ADALETE SUSAMAK: FİLİSTİNLİLERİN SUYA ERİŞİMLERİ KISITLANIYOR

27 Ekim 2009

ADALETE SUSAMAK

FİLİSTİNLİLERİN SUYA ERİŞİMLERİ KISITLANIYOR

SU BİR İNSAN HAKKIDIR

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ

İşgal Altındaki Filistin Topraklarında (OPT) bulunan Filistinlilerin yeterli ve güvenli su tedariğine erişimleri yok. Uzun süredir var olan bu sorun İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki sosyal ve ekonomik gelişimi büyük ölçüde engelledi ve birçok topluluğun yeterli yaşam standardı, gıda, sağlık ve çalışma haklarını elinden aldı. Filistinliler için kişi başına su tüketimi, kamu sağlığının korunması için gerekli olan kabul edilebilir uluslararası standardın altında kalıyor. Ciddi miktardaki su kıtlığı hijyen, tarımsal ve endüstriyel faaliyetler ve çiftlik hayvanı yetiştiriciliği de dahil olmak üzere hayatın gerekli alanlarını etkiliyor.

Filistinlilerin ve İsraillilerin suya erişimlerindeki büyük farkın temel nedeni, İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki ayrımcı İsrail politikalarıdır. Filistinlilerin günlük su tüketimi kişi başına 70 litreyi geçmiyor, bu da Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından tavsiye edilen günlük miktar olan 100 litrenin oldukça altında. Buna karşın İsraillilerin (günlük kişi başına) su tüketimi bu miktarın dört katı.

Filistinli topluluklar ve uluslararası yasalar ihlal edilerek İşgal Altındaki Filistin Topraklarında kurulan yasa dışı İsrail yerleşimleri arasındaki eşitsizlik ise çok daha büyük. İşgal Altındaki Filistin Topraklarında bulunan İsrail yerleşimlerindeki yüzme havuzlarının, sulanan çim alanların ve sulamayla tarım yapılan geniş çiftliklerin yanında, köyde yaşayanların evdeki temel su ihtiyacını karşılamak için bile mücadele eden Filistin köylerine bakıldığında aradaki büyük fark iyice anlaşılıyor. Batı Şeria’nın bazı bölgelerinde İsrailli yerleşimciler, kişi başına günde yalnızca 20 litre (Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilen acil durumlar için minimum miktar) su tüketen civardaki Filistinlere kıyasla kişi başına 20 kata kadar daha fazla su tüketiyor.

İsrail’in OPT’deki Filistinlilerin suya erişimi üzerinde yaptığı kısıtlama yüzünden Filistinlilerin tükettiği su miktarı ihtiyaçlarını karşılamayan bir düzeyde kalıyor ve ortak su kaynakları da adil bir şekilde paylaştırılmamış oluyor. Filistinlilerin elinde kalan tek su kaynağı olan ve Batı Şeria’ya düşen yağışlarla neredeyse tamamen dolan Aquifer Dağı’ndaki su kaynaklarının %80’ini veya daha fazlasını İsrail kullanıyor. İsrail, Filistinlilerin Jordan Irmağı’ndaki payının tamamını da kendisi kullanıyor. Ayrıca İsrail’in Filistinlilerle paylaşmadığı su kaynakları da var.

İşgal altındaki Batı Şeria’nın kırsal kesimlerinde bulunan 180.000-200.000 kadar Filistinlinin musluk suyuna erişimi yok. Su şebekesine bağlı olan şehirlerde ve köylerde musluklar genellikle akmıyor. Düzenli su kesintileri uygulamasına özellikle yaz aylarında sıklıkla rastlanıyor. Birçok yerde Filistinliler yalnızca haftada veya birkaç haftada bir gün su alırken, bazı yerlerde aylarca suya erişemedikleri de oluyor. Muslukları akmadığında Filistinlilerin su tankerleriyle getirilen ve çok daha pahalı olan sudan satın alması gerekiyor. Su şebekesine bağlı olmayan birçok topluluğun ise pahalı ve genellikle de belirsiz bir kaliteye sahip olan suya erişmek için kilometrelerce yol gitmesi gerekiyor.

OPT’deki su kıtlığı ve zayıf kalan sağlık hizmetleri en çok en savunmasız topluluklar tarafından hissediliyor, bunlar da ıssız kırsal kesimlerde ve aşırı kalabalık mülteci kamplarında yaşayan topluluklar oluyor. Son yıllarda OPT’de işsizlik ve yoksulluk artarken net gelirler düştü. Bunun sonucu olarak da Filistinli ailelerin gelirlerinin her zamankinden daha fazla bir bölümünü suya harcamaları gerekiyor.

(Batı Şeria’nın güneyinde bulunan  Samua’da Filistinli bir kadın, evi su şebekesine bağlı olmadığı için giysileri dışarıda, tankerle getirilen suyu kullanarak yıkıyor)

İŞGAL ALTINDAKİ BATI ŞERİA’DA SUYUN KONTROLÜ

Paylaşılan su havzalarından ve su çıkarılabilecek yerlerden Filistinlilerin çıkarabileceği su miktarını İsrail belirliyor.

Batı Şeria’nın büyük bir kısmında yağmur suyunun veya doğal kaynak sularının toplanmasını İsrail kontrol ediyor. Yağmur suyunu toplayan sarnıçlar genellikle İsrail ordusu tarafından yok ediliyor.

Filistinlilerin İsrail yetkililerinden izin almadan kuyu açmalarına veya eski kuyuları onarmalarına izin verilmiyor. Bu tür izinlerin alınması zor, hatta genellikle imkansız. Kuyuları Filistin şehirlerine bağlayan boru hatları için bile İsrail’den izin almak gerekiyor.

Su şebekesine bağlı olmayan Filistin köylerine su götürmek için su tankerlerinin geçmesi gereken yollara erişim de İsrail ordusunun kontrolünde. Birçok yol Filistinlilerin geçişine kapalı veya Filistinlilere sınırlı geçiş veriliyor, bu da tankerlerin gelişinde gecikme yaşanmasına veya tankerlerin daha uzun yollardan gelmek zorunda kalmalarına neden oluyor ve böylece suyun fiyatı önemli bir biçimde artıyor.

Bu sınırlamalar Filistinlilerin suya erişimini ve su ve sağlık altyapılarını geliştirip sürdürmelerini oldukça zor bir hale getiriyor.

Gazze’deki su tedariğinin %90-95’i kirli durumda ve insanların tüketimi için uygun değil. İsrail suyun Batı Şeria’dan Gazze’ye transfer edilmesine izin vermiyor ve Gazze’nin tek su kaynağı olan Coastal Aquifer de nüfusun ihtiyaçlarını karşılamıyor, fazla su çıkarıldığı için giderek boşalıyor ve içine sızan kanalizasyon ve deniz suyuyla kirleniyor. Altyapının geliştirilmesi ve onarımı için Gazze’ye giren malzeme ve ekipman üzerinde İsrail tarafından uygulanan katı sınırlamalar yüzünden bölgedeki su ve sağlık koşulları belirgin bir şekilde kötüleşiyor.

Kırk yıldan fazla bir süredir devam eden işgal sırasında İsrail su kaynaklarını aşırı miktarda kullandı ve OPT’deki su ve sağlık altyapısını ihmal etti. Ayrıca OPT’yi atıklarını boşaltacağı bir alan olarak kullandı, bu da yer altındaki su kaynaklarının kirlenmesine yol açtı. Filistinli nüfusa yeterli ve adil su tedariğinin sağlanması ve kaynakların ve çevrenin daha fazla zarar görmesinin önlenmesi için acil bir şekilde eyleme geçilmesi gerekiyor.

İşgalci güç olan İsrail’in yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle, bu zorlukların aşılması görevi uluslararası bağışçılara ve kurulduğu tarih olan 1990’ların ortalarından itibaren Filistin Su İşleri’ne (PWA) düştü.

PWA Batı Şeria’da bulunan su kaynakları üzerindeki kontrolü büyük ölçüde sınırladı. Oslo Sözleşmesi uyarınca, sadece yetersiz su tedariğinin yönetilmesi sorumluluğunu üzerine aldı. Filistinlilerin paylaşılan su havzasından çıkarabileceği su miktarının yanı sıra kuyu açılması veya iyileştirilmesiyle ve suyla ilgili başka projelerin uygulanmasıyla ilgili kararlar da İsrail tarafından kontrol ediliyor. PWA’nın faaliyetleri İsrail tarafından konan sınırlamalara tabi ve uluslararası bağışçılar tarafından yapılan bağışlara bağlı. Bu sınırlamalara bir de PWA’daki zayıf idare, bölünmüş yönetim ve iç bölünmeler ekleniyor. Bağışçılar genellikle su projelerinin hayata geçirilmesini engelleyen zorlukları ortaya çıkarıp etkin bir şekilde ele alma konusunda isteksiz.

İSRAİL’İN ULUSLARARASI YASALAR UYARINCA YÜKÜMLÜLÜKLERİ

OPT’deki askeri işgalci olan İsrail, hem uluslararası insan haklarına hem de OPT’deki insan haklarına uygun davranmalıdır. İsrail buna itiraz etmesine rağmen, tüm ilgili insan hakları organları da dahil olmak üzere uluslararası topluluk, İsrail’in hem uluslararası insan haklarına hem de OPT’deki insan haklarına uygun davranması gerektiğini tekrar tekrar beyan etmiş ve İsrail’e yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda baskı yapmayı sürdürmüştür.

İşgalci güç olan İsrail’in, yeterli yaşam standardı hakkı (su ve gıdaya erişim hakkını kapsamaktadır), sağlık hakkı ve çalışma hakkı gibi Filistinlilerin sahip oldukları insan haklarını gözetmeye ilişkin belli başlı sorumluluklara sahiptir. Yalnızca bu hakları ihlal eden eylemlerden kaçınmakla kalmamalıdır. Filistinli nüfusun haklarını şahısların müdahalesinden korumalı ve bu hakların tamamen uygulanmasını sağlamak için planlı, somut ve hedefe yönelik adımlar atmalıdır.

İsrail’in bölgeyi işgalinden (Haziran ve Kasım 1967, Askeri Düzen 92 ve 168 ve Aralık 1968, Askeri Düzen 291) kısa bir süre sonra kurulan ve OPT’deki Filistin su kaynaklarının kontrolünü elinde tutan Askeri Düzen bugün hala yürürlükte.

1993 Oslo Sözleşmesi İsrail’in işgali ve etkin kontrolü altındaki OPT’nin yasal durumunu değiştirmedi. Aslında Sözleşme özellikle şunları taahhüt etmektedir:

“Batı Şeria’daki su ve kanalizasyonla ilgili altyapının mülkiyet sorunu geçici durum müzakerelerinde ele alınacaktır” (Madde 40). 1990’ların sonunda gerçekleştirilmesi planlanan geçici durum müzakereleri henüz gerçekleşmedi.

OSLO SÖZLEŞMESİ UYARINCA BÖLGESEL YARGI YETKİSİ

Oslo Sözleşmesi uyarınca Batı Şeria Bölge A, B ve C olmak üzere üçe bölündü. A ve B bölgelerindeki sivil konularda, yani nüfusa hizmet sağlamada İsrail ordusu sorumluluğu Filistin Otoritesi’ne (PA) bıraktı. Bu iki bölge toplamda Batı Şeria’daki Filistin nüfusunun %95 kadarını kapsamasına rağmen, toprakların yalnızca %40’ını kapsıyor.

C Bölgesinde tüm konularda yargı yetkisi İsrail ordusuna ait. Bu alan tüm Batı Şeriye toprak rezervleri, su kaynaklarına erişim ve tüm ana yollar da dahil olmak üzere Batı Şeria’nın %60’ını kapsıyor. A ve B bölgeleri birbirine bitişik değil, buralar İsrail yerleşimleri, yerleşimcilerin yolları ve C Bölgesi tarafından çevrelenmiş yerleşim yerlerine ayrılmış durumda. Bu düzenlemeler etkin su ve sağlık altyapısının gelişimini de engelledi. Çoğu Filistinli A ve B Bölgelerinde yaşıyor, ancak onlara hizmet eden altyapı C Bölgesinde bulunuyor veya C Bölgesinden geçiyor. Filistinlilerin C Bölgesine geçişi sınırlı veya geçişlerine izin verilmiyor, inşaat ve geliştirme faaliyetlerine de İsrail ordusu tarafından nadiren izin veriliyor.

DIŞLAMA YÖNTEMİ OLARAK SUDAN MAHRUM ETME

“Barınma veya toprak durumu nedeniyle hiçbir ev suya erişim hakkından mahrum edilemez.”

BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, Genel Açıklama No. 15  – Suya Erişim Hakkı

4 Haziran 2009 tarihinde İsrail ordusu, Bati Şeria’daki Jordan Vadisi alanında bulunan Ras al-Ahmar köyünde 18 Filistinli ailenin evlerini ve ağıllarını yok etti. Çoğu çocuk olmak üzere 130’un üzerinde kişi bu olaydan etkilendi. En önemlisi de askerler köylülerin su getirmek için kullandıkları su tankına, traktöre ve römorka el koydu. Köylüler yılın en sıcak zamanında evsiz ve susuz kaldılar.

Bu olay, bölgedeki Filistinli toplulukları hedef alan bu tür olayların sonuncusuydu. 28 Temmuz 2007’de askeri bir kontrol noktasındaki İsrailli askerler, Humsa yakınlarındaki bir köyde yaşayan köylü Ahmad Abdallah Bani Odeh’in traktörüne ve su tankerine el koydular. Ahmad Abdallah köyü için su toplamak amacıyla ‘Ain Shibli kaynağına gidiyordu. Askerlerin köylülere anlattığına göre, araçları almak için alanı terk edeceklerine ve dönmeyeceklerine dair bir senet imzalamaları ve günde 2 ABD dolarından daha az bir parayla yaşamak zorunda olan insanların ödeyemeyeceği bir miktar olan 4500 şekel (yaklaşık 1000 ABD doları) tutarındaki para cezasını ödemeleri gerekiyordu. Köylüler sonunda başka bir yere taşınıp daha düşük miktarda bir para cezası ödeyerek traktörü ve su tankerini geri aldılar.

İsrail ordusundan bir görevlinin Uluslararası Af Örgütü’ne anlattığına göre su tankerine ve traktöre el koyulmasının sebebi bunların köylülerin bölgede kalmasını sağlamalarıydı, oysa ordu bu bölgeyi “kapalı askeri alan” ilan etmişti. Birkaç gün sonra askerler köylülere ait olan diğer traktöre de el koydular.

Son yıllarda Humsa’da, Hadidiya’da, Ras al-Ahmar’da ve Jordan Vadisinin başka bölgelerinde yaşayan Filistinlilerin evleri tekrar tekrar yıkıldı ve su tankerlerine el kondu. Evler – çadırlar ve metal ve plastik levhalardan oluşan basit kulübeler – her seferinde yeniden yapıldı. Oldukça zorlu yaşam koşullarına rağmen köylülerin topraklarında kalmakta kararlı olması üzerine, İsrail ordusu köylüleri bölgeyi terk etmeye mecbur etmek için onların suya erişimlerini giderek artan bir şekilde kısıtladı.

Yakınlarda büyük kuyular olsa da, bu kuyular yalnızca Ro’i, Beka’ot ve Hamdat yerleşimlerindeki İsrailli yerleşimciler tarafından kullanılabiliyor. Suya ulaşmak isteyen Filistinliler az miktarlarda su satın almak için 20 km yol gitmek zorunda. İsrail ordusu son yıllarda köylerle etrafındaki alanlar arasındaki geçişi engellemek için hendekler kazdı. Ayrıca ana yollara da Filistinlilerin geçişinin oldukça sınırlı olduğu kontrol noktaları koydu. Tüm bu kısıtlamalar bölgede bulunan Filistinlilerin su kaynaklarına erişimini daha zor ve daha maliyetli bir hale getirdi. Filistinliler uzun ve dolambaçlı yollardan geçmek ve genellikle kontrol noktalarında beklemek zorunda kalıyor. Bu kontrol noktalarında su tankerlerine el koyulması tehlikesiyle karşı karşıyalar.

In’am Bisharat Hadidiya’da yedi yaşında bir çocuk annesi olan bir kadın Uluslararası Af Örgütü’ne şunları anlattı:

“En zor koşullarda, su, elektrik veya başka bir hizmet olmadan yaşıyoruz. En büyük sorun su olmaması. Erkekler günün çoğunu [gidip] su getirmek için uğraşarak geçiriyor, ancak her zaman getiremiyorlar. Ancak başka seçeneğimiz yok. Yaşamak ve koyunlara bakmak için azıcık suya ihtiyacımız var. Su yoksa hayat da yok. [İsrailli] ordu her yerle bağlantımızı kesti… Böyle yaşamayı biz seçmedik, biz de güzel bir evimiz, bahçemiz, çiftliğimiz olsun isterdik, ancak bunlar yalnızca İsrailli yerleşimcilerin sahip olabileceği ayrıcalıklar… Bizimse temel hizmetleri almamıza bile izin verilmiyor.”

(Humsa’da (eski Hadidiya) Jordan Vadisi’nde, çocuklar İsrail tarafından yıkılan evlerinin dışında)

Suya erişimleri büyük ölçüde kısıtlandığı için köylüler toprağı ekip biçemiyor, hatta kişisel tüketimleri için veya hayvan yemi olarak kullanmak üzere az miktarda ürün bile yetiştiremiyorlar. Bu nedenle de sürülerini küçültmek zorundalar. Jordan Vadisinde yaşayan Filistinliler geçmişte hayatlarını çiftçilikten, keçi ve koyun sürülerinden ve ürettikleri sütle peyniri satmaktan kazanıyorlardı. Son yıllarda yaşanan su kıtlığı nedeniyle köylülerin normalde verimli olan toprağı işlemeleri veya birkaç hayvandan fazlasına bakabilmeleri imkansız hale geldi. Baktıkları birkaç hayvan da hayatlarını kazanmaları için ellerinde kalan tek yol. Su kıtlığı birçok köylüyü bu bölgeyi terk etmeye çoktan mecbur etti ve toplulukların yaşamı giderek büyüyen bir tehdidin altında.

(İşgal altındaki Batı Şeria’nın Umm al-Kheir köyündeki çobanlar. Hayvan otlatan topluluklar su şebekesine bağlı değil ve su ihtiyaçlarını karşılamak için bunun gibi yağmur suyunu toplayan ve depolayan su sarnıçlarını kullanıyorlar. Bu sarnıçlar da İsrail ordusu tarafından sık sık yıkılıyor)

Buna karşılık, işgal edilen Filistin topraklarında uluslararası yasalar ihlal edilerek kurulan İsrail yerleşimleri, geniş tarım arazilerini sulamak için sınırsız su erişimine sahip. Sulamayla tarım, Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerinin temel ekonomik faaliyeti, üretimin büyük bir kısmı da ihraç ediliyor. Kurumuş Filistin köylerinin yanı başında yeşil çayırları görünen yasa dışı İsrail yerleşimleri, İsrail’in OPT’deki Filistinlilere karşı uyguladığı ayrımcı politikanın çarpıcı bir örneği olarak gözler önüne seriliyor.

Filistinli köylüler temel ihtiyaçlarını görmeye yetecek kadar suyu bulmak için her gün mücadele verirken, civardaki İsrail yerleşimlerinde sulama fıskiyeleri tarlaları öğle güneşinde, suyun çoğu daha toprağa değmeden buharlaşıp giderken suluyor.

YAĞMUR SUYUNUN TOPLANMASI YASAK

Su şebekesine dahil olmayan kırsal kesimlerdeki topluluklar hem evdeki hem de tarım arazisindeki su ihtiyaçları için yağmur suyunu toplamaya güveniyor. Yıllık yağış miktarına bağlı olarak, yağışlı sezon boyunca yer altı sarnıçlarında toplanan su ailelerin birkaç aylık su ihtiyacını karşılayabilir. Toplanan yağmur suyu bittiğinde köylüler tankerlerden su satın alıyor ve sarnıçlarda depoluyor.

Yağmur suyunu toplayan sarnıçlar bölgede yüzyıllardır kullanılıyor. Sarnıçlar genellikle küçük, ortalama kapasiteleri 50m3. Eski Nabataean geleneğine göre inşa edilen sarnıçlar daire veya kare şeklinde toprağa kazılıyor, sızıntıların önlenmesi için taş veya çimentoyla set çekiliyor, sarnıçta bir de kullanılmadığı zamanlarda kapalı tutulan, buharlaşmayı ve kirlenmeyi engelleyecek bir kapı oluyor. Akan yağmur suları yağmur mevsimi boyunca sarnıçlarda toplanıyor ve kuru mevsimde kullanılmak üzere depolanıyor.

İsrailli güçler 15 Ocak 2008’de, Hebron’un kuzey batısındaki Beit Ula köyünün yakınlarında bulunan dokuz yağmur suyu sarnıcını yıktı. Sarnıçlar 2006 yılının Haziran ayında besin güvenliğini artırmaya yarayacak bir tarım projesinin bir parçası olarak inşa edilmişti ve dokuz aileye aitti. Projeye kaynak Avrupa Birliği tarafından, Filistin Tarım Yardım Komiteleri (Palestinian Agricultural Relief Committees) ve Filistin Su Bilimi Grubu (Palestinian Hydrology Group) olmak üzere iki yerel sivil toplum kuruluşu üzerinden sağlandı.

(Filistinli köylülere ait olan bir yağmur suyu toplama sarnıcı İsrail ordusu tarafından izin alınmadan inşa edildiği gerekçesiyle yıkıldıktan sonra, işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan değerli su kirli ve kullanılamaz durumda. Su projeleri için Filistinlilere çok nadiren izin veriliyor)

Projeye göre topraklar geleneksel set tarzında kademelere ayrıldı ve zeytin, badem, limon ve incir de dahil olmak üzere 3200 ağaç dikildi. Sarnıçlar projenin hayati önem taşıyan bir parçasıydı, her bir sarnıcın 10-12 dönümden (1-1,2 hektar) oluşan bir parsele su sağlaması planlanmıştı. Projenin toplam maliyetinin önemli bir kısmına çiftçiler de katkıda bulunmuştu. Bu çiftçilerden biri olan Mahmoud al-‘Adam Uluslararası Af Örgütü’ne şunları anlattı:

“Bu projeye çok fazla para yatırdık ve çok çalıştık. Bunlar verimli topraklar, bu da çok iyi bir projeydi. Setleri nasıl şekillendireceğimizi çok düşündük ve sarnıçları en iyi şekilde inşa ettik, çünkü topraktan alabileceğimiz en yüksek verimi almak istedik. Çok az suya ihtiyacı olan ağaçlar diktik… Bu yıl sarnıçları dolduracak kadar yağmur yağmasa da, olduğu kadar su fidanlara yetiyordu, ağaçlar yetişiyordu. Ancak İsrail ordusu her şeyi yıktı,  buldozerlerle yukarı aşağı defalarca gidip her şeyi kökünden söktü. Her seferinde buraya gelip bu yıkımı görmek benim için çok acı, emek verdiğimiz her şey yok oldu. Bir insan niye böyle bir şey yapmak ister? Bundan ne fayda sağlanır ki?”

(FİLİSTİNLİLER İÇİN BOŞ BİR SU REZERVUARI: İşgal altındaki Jordan Vadisi’nde bulunan bir Filistin köyü olan Jiftlik’te bir su rezervuarı boş duruyor. Bu köyün sakinlerinin geçimi tarıma dayalı, ancak suya erişimde giderek artan sınırlamalarla karşı karşıyalar)

SAVUNMASIZ TOPLULUKLAR HEDEF ALINIYOR – GÜNEY HEBRON TEPELERİ

Güney Hebron Tepeleri’nde yaşayan Filistinli köylüler geçimlerini büyük ölçüde koyun ve keçi sürülerinden kazanıyor. Son yıllarda giderek artan biçimde görülen uzun kuraklık, hem yağmur sezonunda toplayabildikleri su miktarını, hem de yem bitkilerinin ve otlakların verimini düşürdü. İsrail ordusu tarafından köylülerin suya ve otlaklara olan erişimine getirilen artan kısıtlamalar durumu daha da kötüleştirdi.

(İşgal edilen Batı Şeria’daki Susya’nın Filistin köyünde bir tuvalet, İsrail ordusu tarafından yıkılma tehdidi altında)

Sussia’nın Filistin köyünde su sarnıçlarının çoğu ve bunların yanı sıra düzinelerce ev İsrail ordusu tarafından 1999 ve 2001 yıllarında yıkıldı. Kalan sarnıçlar ve hatta bir askeri tuvalet için de beklemede olan yıkım emirleri var.

Bazıları yüzlerce yılı aşkın zamandır var olan su sarnıçları havaya uçuruldu veya buldozerlerle ezildi ve çakıl taşı ve çimentoyla doldurularak onarımı mümkün olmayacak hale getirildi. Köylülere bağışlanmış olan güneş panelli su ısıtma sistemleri de tahrip edildi.

Su hayattır. Su olmadan yaşayamayız; ne biz susuz yaşayabiliriz, ne hayvanlar, ne de bitkiler. Önceden biraz suyumuz oluyordu, ama ordu her şeyi yıktığı için artık uzaklara gidip su getirmek zorundayız; bu da çok zor ve pahalı. Gitmemizi sağlamak için hayatımızı zorlaştırıyorlar.

Fatima al-Nawajah, Uluslararası Af Örgütü’ne konuşan bir Susyalı.

Resmi açıdan bu yapıların yıkılmasının sebebi, başka olaylarda da olduğu gibi, gerekli izinlere –İsrail ordusunun bölgede bulunan Filistinlilere vermeyi sistematik olarak reddettiği izinler- sahip olmamalarıydı. Amaç Filistinli nüfusu köyden atarak İsrail yerleşimlerinin Sussia’ya yayılmasına zemin hazırlamaktı.

(İSRAİLLİ YERLEŞİMCİLER İÇİN DOLU BİR YÜZME HAVUZU: İşgal altındaki Batı Şeria’da uluslararası yasalar ihlal edilerek kurulan Maaleh Adumim yerleşimindeki yüzme havuzunda eğlenen İsrailli yerleşimciler)

Sussia’nın 1990’lardaki yayılmasıyla Filistinli toplulukların yerleşimciler tarafından giderek artan bir biçimde taciz edilmeleriyle ve onları bölgeden kovmak isteyen ordunun gösterdiği çabalarla aynı zamana denk düşüyor. İsrail ordusu mağaralarının birçoğunu yok ettiği için –buna yüzlerce yıllık tarihi yapılar da dahil- Filistinliler çadırlarda ve kulübelerde yaşıyor ve bölgeden kovulma tehlikesiyle sürekli karşı karşıyalar. Çoğu 1999 ve 2001 yıllarında su sarnıçlarının yıkılmasından sonra ve diğerleri de o zamandan beri uygulanan su ve toprak sınırlamalarının ardından olmak üzere, nüfusun yarısından fazlası çoktan gitmek zorunda kaldı.

Elimde tuttuğum metal şeyler İsrailli yerleşimcilerin bugün Susya’nın yakınlardaki bir Filistin köyüne su taşıyan bir kamyonu (uluslararası yardım kuruluşu Oxfam tarafından verilen) sabote etmek için kullandığı çiviler. Bölgenin tamamı ciddi bir kuraklıktan etkilenmiş durumda ve Oxfam tarafından getirilen su bir gereklilik niteliğinde. Su kamyonunun önceden belirlenmiş olan düzenli geliş saatinden önce yola bu çivilerden düzinelerce yerleştirildi. Üç lastiği delinen kamyon yola devam edemedi… Ancak sürücü gecikmeli de olsa suyu getirmeyi başardı.

Joel Gulledge, Hıristiyan Barış Ekibi, 12 Eylül 2006

‘ATIŞ TALİMİ’ YAPMAK İÇİN SU TANKLARINI VURMAK

OPT’de bulunan Filistin evlerinin çoğunun çatısında uzun süren su kesintileriyle baş etmek için konulmuş su depolama tankları var. Su tankları çoğu kez İsrailli askerler tarafından hedef alınıyor.

Paraşütçü asker olan arkadaşlarımın bana anlattığına göre Nablus’ta çatılara uzanıp nasıl patladığını görmek için su tanklarını vuruyorlarmış…”

Rütbe: Başçavuşu, Birlik: “Sting”

OPT’de çalışan bir askere Filistinlilerin evlerinin çatılarında duran su tanklarını neden vurdukları sorulduğunda, Uluslararası Af Örgütü’ne şu yanıtı verdi:

“Su tankları atış talimi yapmak için iyi yerler; bunlardan her yerde var, hedef almak ve silahınızı kalibre etmek için uygun bir boyuta sahip, tatminsizliğinizden kurtulmanın bir yolu, mahallede size taş atan ve yakalayamadığınız çocuklara bir ders vermeye veya nöbet hizmetinin getirdiği kısıtlamanın monotonluğundan kurtulmaya da yarıyor.”

(Kuzey Gazze’de, Aralık 2008/Ocak 2009’da İsrail tarafından düzenlenen bir saldırıda bombalanan kanalizasyon tesisi)

(Gazze şehrinin Zaytoun mahallesinde, Ocak 2009’da İsrail tarafından düzenlenen bir saldırıda yıkılan bir su pompası ve kuyu)

(Kapasitesinin üzerinde çalışmaya zorlanan Gazze altyapısı sağlığı korumaya yönelik ihtiyaçları karşılayamadığı için, büyük miktarda kanalizasyon her gün Akdeniz’e pompalanıyor. Gazze’deki İsrail ablukası, su ve sağlık altyapısının inşa edilmesi ve bakımı için çok ihtiyaç duyulan malzemelerin ve ekipmanın Gazze’ye girişini engelliyor)

SU ALTYAPISI YOK EDİLDİ

Aralık 2008-Ocak 2009 tarihinde gerçekleşen 22 günlük İsrail askeri taarruzu – Kurşun Dökme Operasyonu “(Operation Cast Lead) sırasında, İsrail saldırılarının Gazze’deki su ve atık su altyapısında yarattığı hasar 6 milyon ABD dolarını buldu. Dört su rezervuarı, 11 kuyu, kanalizasyon şebekeleri ve pompa istasyonları hasar gördü ve 20.000 metrelik su şebekesi İsrail tankları ve buldozerleri tarafından yok edildi veya zarar gördü. Gazze’nin kuzeyinde ve merkezinde bulunan kanalizasyon arıtma tesislerinin hasar görmesi sonucu işlenmemiş kanalizasyon suları, tarım arazileri ve yerleşim yerlerini kapsayan bir kilometre kareden fazla bir alanı bastı, bu da otlakları yok etti ve bir sağlık tehlikesine neden oldu.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin 2009 yılının Nisan ayında, Mart ayında yayımlanan su testi sonuçları, aynı yılın Şubat ayında alınan su örneklerinin %14’ünün kirli olduğunu bildirdi ve beyaz fosfor gibi zehirli savaş levazımının suyu kirletmesi konusundaki endişelerini belirtti.

Son yıllarda OPT’de İsrail askeri saldırılarının yanında, su altyapısının yok edilmesi veya hasar görmesine yönelik düzenli olarak gerçekleştirilen saldırılar da yaşandı. 2003 yılında Ocak sonu Şubat başı gibi Gazze’nin en güneyinde kalan ve en yoksul şehri olan Refah’ta yaşanan bir saldırıda, İsrailli güçler, şehrin 120.000 sakininin yarısının içme suyu ihtiyacını karşılayan iki adet kamuya ait kuyuyu yok etti.

Gazze Şeridi’nde içlerinde bu iki kuyunun da bulunduğu 102 kuyu, 1 Temmuz 2002 ve 31 Mart 2003 arasını kapsayan bir yıldan kısa bir sürede İsrail ordusu tarafından yok edildi. Bunun sonucunda bölgede yaşayanlar tarım kuyuları gibi, içme suyu sağlamak üzere açılmış olmayan ve suyla ilgilenen yetkililer tarafından izlenmeyen ve yeterince klorlanmayan, alternatif ve genellikle de güvenli olmayan su kaynaklarını kullanmak zorunda kaldı.

2004 yılının Mayıs ayında yaşanan saldırıların ardından yayımlanan ihtiyaç değerlendirme raporunda BM yardım ajanslarının bildirdiğine göre:

Mayıs ayında yapılan saldırıların ardından, su ve kanalizasyon şebekelerinin ve aşırı kalabalık olan tesislerin gördüğü hasar nedeniyle halk sağlığında bozulmalar görüldü. Tal es Sultan’da bulunan Sağlık Bakanlığı kliniğinin açıklamasına göre, 1-17 Mayıs tarihleri arasında 848 çocuk –günde 50 civarı- ishal ve cilt hastalıkları gibi şikayetlerle kliniğe getirildi. 22 ve 31 Mayıs tarihleri arasında 1363 çocuk –günde 151 çocuk- kliniğe getirildi.”

İsrail güçleri tarafından, OPT’deki su tesislerine ve altyapıya, ayrıca su tedariğini ve kalitesini doğrudan etkileyen elektrik tesislerine veya başka tesislere yapılan misilleme amaçlı ve başka kasti saldırılar, uluslararası insan hakları yasalarını ihlal etmektedir.

(Filistinli çocuklar, musluk suyu olmayan evlerine su getiren bir su tankerinin yanında oynuyor, Haziran 2007. Arkada ise ihtiyaç duyduğundan fazla su da dahil olmak üzere tüm hizmetlerden yararlanan İsrail yerleşimi Ma’aleh Adumim görünüyor)

ONARIM VE YENİDEN İNŞA İŞLEMLERİ ABLUKA TARAFINDAN ENGELLENİYOR

“Gazze’de bulunan su ve sağlık tesislerindeki kötüleşme ve aksaklıklar, Gazze Şeridi’nde zaten ciddi biçimde, uzun süredir devam etmekte olan insan onurunun yok sayılması durumunu daha da kötüleştiriyor. Bu krizin özünde, geçim kaynaklarının yok edilmesi, temel altyapının yok edilmesi ve bozulması ve sağlık, su ve sağlık koruma alanlarına ilişkin temel hizmetlerin sağlanması ve kalitesindeki belirgin düşüş gibi etmenlerin oluşturduğu, Gazze’de yaşayan insanların yaşam standartlarındaki keskin düşüş yatmaktadır.”

Maxwell Gaylard, BM OPT’den Sorumlu İnsani İşler Koordinatörü, 3 Eylül 2009

Şu anda Gazze’de Coastal Aquifer’den sağlanan suyun %90-95’i kirlenmiş durumda ve kanalizasyon ve deniz suyu sızıntısı nedeniyle içme suyu olarak kullanılmaya uygun değil. Su ve kanalizasyon arıtma tesislerinin inşa edilmesi ve onarılmasında kullanılacak acil ihtiyaç duyulan malzemeler, İsraillilerin Gazze’de uyguladığı abluka nedeniyle bölgeye giriş yapamıyor. Bunun sonucunda da zaten yıllardır ihmal edildiği için korkunç bir halde olan su ve sağlık tesislerinin durumu daha da kötüleşiyor.

Endüstriyel yakıt ve kimyasalların Gazze’ye girişinde uygulanan sınırlamalar nedeniyle, kanalizasyon arıtma tesislerinin, kuyuların ve tuzdan arındırma tesislerinin çalışması iyice engellendi.

Mevcut kanalizasyon arıtma tesislerindeki kapasite eksikliği nedeniyle, Gazze’nin kanalizasyonunun yaklaşık yarısı (günlük 70.000 m3 civarında) hiçbir işlem görmeden denize dökülüyor ve Gazzelilerin geçim kaynağının önemli bir kısmını oluşturan kıyı şeridini ve balık stoklarını kirletiyor.

Sorunun boyutları 27 Mart 2007’de, Kuzey Gazze atık su arındırma tesisindeki bir kanalizasyon toplama lagününün seti çöktüğünde ve civarda bulunan Um al-Nasser’in Bedouin köyünü sular bastığında iyice anlaşıldı. Beş kişi hayatını kaybederken yüzlerce insan evsiz kaldı.

Dünya Bankası’na göre:

2008 yılının Kasım ayında çoğu kuyu yedek parça eksikliğinden artık çalışmazken geriye kalanlar da yarı kapasitede çalışıyordu. Elektrik kesintileri ve jeneratörler için gerekli olan yakıtın olmaması, su dağıtımını ve ev rezervuarlarına su pompalama işlemini etkiledi. Tesislerde suyun dezenfekte edilmesi için zorunlu bir madde olan klor tükendi. Khan Younis’teki tuzdan arındırma tesisinin kapasitesi saatte 90m3, ancak yedek parça ve kimyasal madde eksikliği yüzünden bu kapasite 30m3’e düşmüş durumda… Bunların sonucunda, şu anda %50’den fazla hanenin şebeke suyuna erişimi yok ve bazı hanelerin on günden fazla susuz kaldığı da oldu.”

İsrail’in su ve sağlık sektörlerinde çok ihtiyaç duyulan malzemelerin Gazze’ye sokulacağı konusunda verdiği sözlere rağmen, bu konuda çok az gelişme sağlandı.

(Kullanılabilir suların %90’ının kirli olduğu ve insan tüketimine uygun olmadığı Gazze’de, su doldurmaya giderken yolda dinlenen Filistinli bir kız çocuğu)

TAVSİYELER

Uluslararası Af Örgütü İsrailli yetkililerden, Filistinlilerin insan haklarını ihlal ederek neden oldukları OPT’deki su güvenliğinin sağlanması yönündeki büyük ihtiyacı derhal karşılamasını talep ediyor. İsrailli yetkililer derhal:

– OPT’deki Filistinlilerin kişisel ve ev ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli miktarda suya erişim sağlamalarını ve ayrıca su, gıda, sağlık, çalışma ve yeterli düzeyde yaşam standardı hakları korunarak yaşamalarını engelleyen yürürlükteki sınırlamaları kaldırmalı.

– OPT’de suya erişime ilişkin olarak, Filistinlilere karşı ayrımcılık yapan ve İsrailli yerleşimcilere ayrıcalık sağlayan politikaları ve uygulamaları sonlandırmalı.

– Tüm yıkım emirlerini iptal etmeli, Batı Şeria’nın C Bölgesindeki su tesislerinde daha fazla tahribat yapılmasını da önlemeli.

– Gazze’deki ablukayı kaldırmalı ve Gazze’deki su ve sağlık altyapısının onarımı, yeniden inşa edilmesi ve bakımı için gerekli olan yedek parçaların, inşaat malzemelerinin ve başka malzemelerin ve ekipmanın Gazze’ye hemen girmesine izin vermeli.

Uluslararası Af Örgütü Filistin Su İşleri’nden:

– Kabul edilemez derecede büyük olan su kayıplarını azaltmaya yönelik önlemlere öncelik vererek ve tüketicilere PWA kontrolündeki şebekelerle veya mobil su tankerleriyle sağlanan suyun güvenli ve Dünya Sağlık Örgütü standartlarına uygun olmasını sağlayacak mekanizmalar kurarak, mevcut su kaynaklarını en üst seviyeye çıkarmaya yönelik önlemler almasını talep ediyor.

Uluslararası Af Örgütü uluslararası bağışçılardan:

– Mevcut kaynakları ve bireysel projelerin sağlayacağı faydayı en üst seviyeye çıkarmak amacıyla bağışçılar arasındaki koordinasyonu geliştirmek ve uygulamaların denetimini güçlendirmek için adımlar atmalarını ve su ve sağlık alanlarındaki uygulamaları geciktiren veya engelleyen müdahalelerin şeffaf bir şekilde raporlanmasını sağlamalarını talep ediyor.

(Okuduğunuz bölüm, raporun Türkçe özetidir. Tamamına ulaşmak için: http://www.amnesty.org/en/library/asset/MDE15/027/2009/en/e9892ce4-7fba-469b-96b9-c1e1084c620c/mde150272009en.pdf)

About bdsturkiye

Filistin İçin İsrail'e Karşı Boykot Girişimi
Bu yazı Apartheid, Batı Şeria, Gazze, Siyonizm içinde yayınlandı ve , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.