Ortadoğu çatışmasının temel nedeni: Siyonist devlet – Rupen Savoulian

24 Eylül 2006

 

İsrailli ve ABD’li üst düzey yöneticiler, Lübnan’ın Hizbullah liderliğindeki direniş hareketini yok etmek için yürütülen 4 haftalık ağır bombardımanın başarısızlığını birbirlerinin üstüne atıyorlar. 16 Ağustos tarihli Tel Aviv Haaretz’de yayımlanan “İsrail toplanıp gitmeli” başlıklı makalede savunulan görüş özetle şöyleydi: “Eğer İsrail yalnızca komşusunu yok ederek varolabiliyorsa, İsrail devletinin başarısız bir devlet olduğunu ilan etmenin vaktidir.” Siyonist rüya artık bir kabusa dönüşmüştür ve çıkış yolu yoktur. Eğer gelecek bu gibi durumlarla doluysa artık tüm projeyi gözden geçirmenin çoktan zamanı gelmiş demektir.

Siyonist projenin başlangıcı 19. yüzyıl Avrupası’nın sonlarına dayanır. 1890’ların sonlarındaki modern Siyonist hareketin mucitlerinden Theodore Herzl, Filistin’in Yahudilerin eski yurdu olduğunu öngörmüş, buranın bir Yahudi Anavatanı kurmak için mükemmel yer olduğunu söylemişti. “Halksız toprak topraksız halka aittir” mitini ortaya koydu.

Filistin ulusunun varlığını reddetmek Siyonist hareketin temel mitlerindendir. Diğeri ise dünyaya yayılmış Yahudilerin Filistin üstünde kalıcı ve üstün haklara sahip olan bir ulus olduğu inancıdır.
Siyonistler antik İsrail ve Judah krallıklarını Yahudiler’le ilişkilendiren dini inanışa dayanan politik hareketlerini ortaya koyarken; modern Siyonizm, Arap toprağına Yahudi yerleşimciler için el koyma amacı güden milliyetçi sömürgeci bir harekettir.

Filistin boş bir toprak değildi. Siyonist bir devlet ancak mevcut Arapça konuşan nüfusun gözden çıkarılmasıyla kurulabildi. Siyonist devletin temel dayanağı tamamıyla antidemokratik bir ilke üzerine kuruludur: Orada yaşayan Yahudi olmayanların haklarının reddi.

Herzl’in 1896’da basılan kitabı “Siyonist Devlet” Siyonist politik hareketini başlattı ve Herzl, 1897’de, bir Yahudi devleti kurmanın aracı olarak Dünya Siyonist Organizasyonu’nu kurdu ve yönetti. Başlangıçta sonradan Britanya tarafından yönetilen Uganda’daki gibi bir devlet kurabilmenin olasılığını tartıştı. Sonradan Filistin’de bir Siyonist devlet kurma yolunu aradı.

Yahudi-Arap ilişkileri sorunu çok erken belirdi. Siyonist hareket Filistin’de Arapça konuşan geniş bir Müslüman-Hıristiyan toplum olduğunu fark ettiğinde iki farklı görüş belirdi.

Bir grup, bunlar “eylemci” Siyonistlerdi, bu süreci orada bir Yahudi çoğunluk elde edilene kadar sömürgeleştirme dönemi olarak gördüler. Sömürgeci yerleşimcilerin vaktiyle Güney Afrika’da yaptıkları gibi onlar da Arap çoğunluğun varlığını görmezden geldiler.

Diğer grup, Ukraynalı gazeteci ve yazar Vladimir Jabotinsky tarafından başı çekilen politik bir gruptu ve daha saldırgan bir tutum sergiledi. Likud’un kurucusu ve Revizyonist Parti’yi oluşturan Jabotinsky, Avrupalı bir gücün Filistin’de politik egemenliği ele almasının hayati önem taşıdığını vurguladı. Ona göre burada bir Yahudi anavatanı inşa etmenin yolu Filistin’i yönetmiş olan Türklerin ya da burada yaşayan Arapların değil de Yahudilerin çoğunluğu oluşturmalarından geçiyordu.

Emperyalist destek

1. Dünya Savaşı sırasında İngiliz sömürgeciler Filistin’de “sadık bir Yahudi Ulster’i” oluşturmaya karar verdiler. Başı çeken de 1920’de Kudüs’te İngilizlerin askeri yöneticiliğini yapan Sir Ronald Storrs idi.

İngiltere, Osmanlı (Türk) İmparatorluğu’nun çöküşünden faydalanıp onun müttefikleri olan Fransa ve Rusya’ya karşı üstünlük sağlayabilmek amacıyla 1917’de Balfour Deklerasyonu’nu açıkladı. Bu bildiri, Londra’nın Filistin’de bir Yahudi anayurdu kurulmasına sıcak yaklaştığını duyuruyordu.

İngiliz hükümetinin eski savaş bakanı, Winston Churcill, 1917 Rusya Devrimi’nin etkisiyle Avrupa’da oluşabilecek Marksist bir yükselişin panzehiri olarak gördüğü Siyonizm’i destekledi. Churcill devrimci Marksizm’in Avrupa’daki Yahudi işçiler arasında yayılabileceğinden endişeleniyordu.

“Siyonist ve Bolşevik Yahudiler arasında şimdi başlamakta olan kavga, neredeyse Yahudi halkının ruhu için olan kavga kadar önemlidir”. 1920’de Churcill böyle konuşmuştu. İngiliz emperyalizmini Siyonizm’e tam destek vermeye davet etti ve Filistin’de oluşturulacak İngiliz destekli Siyonist bir devletin her açıdan yararlı ve İngiliz İmparatorluğu ile her açıdan uyumlu olacağını belirtti.

Siyonistler için temel sorun İngiliz sömürgeci yönetiminin koruması altında kurulması muhtemel bir Yahudi devleti için şartların hazırlanmasıydı. Bunun anlamıysa Avrupa’dan Yahudi göçünü güvence altına almak ve göçmenlerin kalmasını sağlayacak ekonomik şartları oluşturmaktı.

Emekçi Siyonistler bu noktada kilit rol oynayacaklardı.

1920’de David Ben Gurion’un önderliğinde Genel İşçi Federasyonu Histadrut kuruldu. David Ben Gurion, sonradan ilk İsrail başbakanı olacak Polonyalı bir göçmendi.

Histadrut daha sonradan İşçi Partisi’nin kurulmasına zemin hazırlayacak hareketti. Liderlerinin temel bakış açısı şöyleydi: Eğer Siyonist projenin başarıya ulaşması isteniyorsa Filistin’de yalnızca Yahudilere dayanan ulusal bir ekonomi modeli oluşturulmalıydı.

Siyonist işçi hareketi

Filistinli işçiler ve köylüler bu hedefe karşı direndiler. Filistinlilerin %80’inden fazlası köylerde yaşıyor ve kendi topraklarını ekiyorlardı. Histadrut, tüm bu tarım işçilerinin yerine Yahudi sermayesi için çalışan Yahudi işçi sınıfını koydu. Histadrut tüm bu Arap toprağını satın alacak ve buralara Yahudi sermayeli fabrikalar, çiftlikler, bankalar, sosyal ve sağlık sigorta şirketleri ve kooperatifler kuracaktı; belirtmek gerekir ki günümüzde tüm bu işletmeler özelleştirilmiş durumdadır.

Siyonist devlet kurma projesinin bir parçası olarak Filistin’deki Siyonist işçi hareketinin oynadığı rol, Rönesans Avrupa’sındaki kapitalist zihniyetle aynıydı; ulusal kapitalist bir ekonomi oluşturmak için gerekli ekonomik ve toplumsal altyapıyı sağlamak.

Birbiriyle bağlantılı iki karakteristik, Histadrut ve Siyonist işçileri başlangıçlarından ayırıyordu. İlki Filistinlilerden ekonomik anlamda ayrı olmalarıydı. İkincisiyse, hem işveren hem de sendika olan şirketçi yapısıyla Histadrut, Filistin’deki Yahudi toplumunun sınıf mücadelesini Siyonist sermayesi lehinde bastırıyordu.

Siyonist devletin 1948’de kurulmasının ardından Histadrut, ekonominin geniş bir bölümünü elinde tutarak İsrail’in en büyük işvereni konumuna geldi. En büyük sanayi girişimlerine sahip oldu ve “kibbutzim”i diğer bir deyişle Filistinliler’den satın alınmış olan topraklarda kolektif çiftlikleri kurdu. İşçi hareketleri tarafından kurulan bu girişimler için sermaye gerektiğinde, bu, Dünya Siyonist Örgütü tarafından sağlandı.

Histadrut’a üyeliğin Yahudilerle sınırlanması bir yana bu oluşum aynı zamanda sahip olduğu şirketlerde ve diğer Yahudi girişimlerinde Filistinli işçilerin çalıştırılmasını da engelliyordu. Ortaya koyduğu bir çeşit ekonomik apartheid (ırk ayrımcılığı) idi. Sonuçta, Arap işçiler ve köylüler daha sonradan Yahudi göçmenlerle Filistinli Araplar arasında düşmanlığa sebebiyet verecek şekilde işsizliğe sürüklendiler.

Siyonistler “emeğin fethi” ve “toprağın fethi” sloganlarıyla sıradan Filistin halkını sürmeye başladı. Mevcut Arap toprak sahipleriyse, topraklarını Siyonistlere satarken iyi karlar elde ettiklerini düşünerek çok mutlu olmakla meşguldü.

1920-1948 arasındaki İngiliz mandası döneminde Yahudi göçü Siyonist hareket tarafından sömürge yerleşimleri kurulması amacıyla organize edildi. İngilizler belli aralıklarla Yahudi göçmenlerin sayısını kısıtlarken, Londra, Yahudi yerleşimleri “Arap Doğu”da bir “Yahudi Ulster”i kurma amacıyla destekledi.

BM Genel Kurulu Kasım 1947’de Filistin’i Araplar ve Yahudiler arasında bölüştüren bir çözüm ortaya koydu. Filistin nüfusunun üçte ikisini oluşturan Arap çoğunluğa ülkenin %45’i verildi. Bu çözüm hiçbir zaman uygulanamadı. Bu önerinin hemen ardından Siyonist hareket Filistinlileri onlara verilen topraklardan sürecek bir etnik temizlik savaşı başlattı. Yahudi devleti BM tarafından kendilerine önerilenden daha fazla toprak elde etti.

Etnik temizlik

Mayıs 1948’de İsrail devleti kurulduğunda en az 700.000 Filistinli, Siyonist milisler tarafından evlerinden ve topraklarından sürülmüştü.

İsrail ve destekçileri bu Filistinlilerin kendi istekleriyle veya önderlerinin talimatlarıyla uzaklaştıklarını öne sürdü. İsrail’in halkla ilişkiler makinesi çok iyi çalıştı ve İsrail’i boş, terkedilmiş, üzerinde yaşam olmayan bir toprak olarak gösterdi. Bunun tersini gösteren herhangi bir delilin üstüne örtmek için sansür kullanıldı. İsrail’e karşı yapılan tüm eleştiriler “Anti Semitizm”le itham edildi.

Ne var ki, 1980lerin ortalarına kadar İsrailli tarihçiler, 1947-1948 arasında Filistinlilerin Siyonist milisler tarafından etnik temizliğe maruz bırakıldığını belgelediler.

İsrail’in Filistinli mültecilerin dönüş hakkını BM çözümü dahi bunu talep ederken reddetmeye devam ettiği süreçte Siyonist devlet tarafından “Eve Dönüş” adıyla bir dizi yasa çıkarıldı. Bu yasa dünyadaki tüm Yahudiler’e İsrail’de yaşama hakkı veriyordu.

Bu yasa zulümle yüzyüze kalmış Yahudiler’e sığınma sağlamak gibi insani bir ölçütle çıkarılmamıştı. Siyonist devletin ayakta kalması ve iş alanlarında Yahudi emeğine duyulan ihtiyaç açısından işgücü sağlamak için göç artık hayati önem taşıyordu. Siyonist devlet bu amaçla 1948 ve 1952 arasında Yahudi göçünü teşvik etti ve Yahudi nüfusunu ikiye katladı.

Temmuz 1950’de hayata geçirilen “Dönüş Yasası”, Filistinlilerin topraklarının ve evlerinin çalınması. Siyonist milisler tarafından etnik temizlik aracılığıyla evsiz bırakılan Filistinliler komşu Arap ülkelerinde mülteci konumuna düştüler.

BM’ye göre 1948’de kovulan ve 1967’deki “6 Gün Savaşları” sırasında İsrail Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni işgal ettiğinde yerlerinden edilenler ve onların çocuklarıyla birlikte 3.5 milyon civarında Filistinli mülteci var. Siyonist hükümet Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını reddediyor.

Ev yıkımı, İsrail güçlerinin etnik temizlik amacıyla kullandığı taktiklerden biri. Ev Yıkımlarına Karşı İsrail Komitesi (ICAHD) Filistinli mahallelerini yıkma ve İsrail yerleşimleri kurma amaçlı ev yıkımlarının sistematik olduğunu belgeledi.

1948’den 1954’e dek Siyonist güçler İsrail’deki 418 Filistin köyünü yerle bir etti; bu sayı Mayıs 1948’den önceki köy sayısının %85’i. İsrail 1967’den beri Filistin köylerini yıkmaya devam etti ve İsrail’in ırkı ayrımcı “ayrılık duvarı” inşaatı için daha çok ev yıkılacak.

İsrailli yerleşimciler Batı Şeria’da yarı-askeri yerleşimler inşa ediyor ve İsrailli yerleşimciler, yalnızca İsraillilerin kullanabileceği yollar ve yerleşimler; İsrailli Yahudiler yararına bir devlet altyapısı için daha ve daha fazla Filistinli toprağına el koydukça Siyonist ideolojinin ırkçı zihniyeti kendini tamamen ele veriyor.

Apartheid sistemi

Siyonistler tüm bölgede kontrolü ele geçirdiklerinde Filistinliler Güney Afrika’nın apartheid rejiminin bantustanları gibi küçük, ekonomik anlamda güçsüz parçalara bölündüler.

Araştırmacılara göre açık olan bir şey var ki, Filistin toprağında tüm geçmiş ve mevcut İsrail hükümetlerinin politikalarının temel prensibi Yahudilerin Filistinliler üzerinde hakimiyet kurabilmesi oldu. Bu tarz politikaların tek bir açıklaması var: ırkçılık.

İsrail’in eski eğitim bakanı Limor Livnat, İsrailli liderlerin gerçekte yaptığı şeyi ayrıntısıyla gözler önüne sermiştir. 2003’te İsrail’deki Yahudi toplumun haklarının, Yahudi olmayanlardan daha fazla olduğunu yasalaştıran bir hükümet önerisi esnasındaki tartışmada Livnat İsrailli Arap nüfusunun artmasının önüne geçilmesi gerektiğini söylemiştir. İsrail’in Galilee ve Negev bölgelerinin Arap toplumuyla dolup taştığından yakınmıştır. Sözü İsrail’in asıl hedefinin bir Yahudi devleti olmak, Yahudi toplumunu korumak ve böylece devleti tüm yurttaşlara hizmet vermekten kurtarmak olduğuna getirmiştir.

Siyonizm’in ırkçı bilinçaltının anlaşılması gerekliliğinin en önemli nedeni de şu: İsrail’in destekçileri tarafından bu devletin despot rejimlerle dolu bir coğrafyada çoğulcu demokrasinin yol göstericisi gibi görülmesi. Siyonist devlet kendini İsrailli Arapların da oy kullanabildiği ve meclise girebildiği bir demokratik güven cenneti olarak pazarlıyor.

Ancak İsrail Filistin ulusunun mülksüzleştirilmesi üzerine inşa edilmiştir. İsrail yurttaşı Filistinliler apartheid benzeri bir uygulamaya maruz kalmaktadırlar.

ABD İnsan Hakları İzleme örgütü, eğitim alanında İsrailli Filistinlilere uygulanan ayrımcılığı belgelemiştir: “İsrail nüfusunun neredeyse dörtte biri olan 1.6 milyon okul çocuğu çoğunluktan tamamen ayrı devlet okullarında eğitim görmektedir. Bu çocuklar Filistin Arap kökenli İsrail yurttaşlarıdır. [Arapların gittiği] okulları, çoğunluğu oluşturan Yahudi nüfusa hizmet veren devlet okullarından kalite olarak tamamen farklıdır. Oldukça kalabalık, görevliden yoksun, kötü inşa edilmiş bu okullar Filistin kökenli çocuklara hizmet vermekte ve İsrailli çocukların sahip olduklarından çok daha kötü şartlara sahiptirler. Bu rapor İsrail’in Filistinli Arap çocukların eğitim hakkını garanti ettiği iddiasına karşı İsrail’in ayrımcılığını belgeler.

“İsrail hükümeti, biri Yahudi çocuklar diğeri Filistinli Arap çocuklar için olmak üzere iki farklı okul sistemi işletmektedir. Filistinli Arap çocuklara uygulanan ayrımcılık bu iki sistemin her yaklaşımında kendini göstermektedir. Eğitim Bakanlığı yetkilileri, Arap sistemine Yahudi okul sisteminden daha az para harcandığını kabul etmektedir. Çoğunluk okulları aynı zamanda bina yapımı ve özel programlar için ek devlet ve devlet destekli özel ödeneklere de sahiptir.”

Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat, 1974’de BM’ye hitaben yaptığı bir konuşmada, bu kanlı Arap-İsrail çatışmasından kurtulmanın yolunun Siyonist devleti Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanların adalet, eşitlik, kardeşlik ve ilerleme ilkeleriyle bir arada yaşayabileceği bir devlete dönüştürmekten geçtiğini belirtmiş ve eklemişti, “Filistin’in geleceğine dair umutlarımızdan bahsederken elbette ki şu anda Filistin’de yaşamakta olan ve bizimle barış içinde yaşama yolunu seçen ve ayrımcılıktan uzak duran tüm Yahudileri de bunun içine katıyorum.”

Arap-İsrail çatışmasının tek çözüm yolu işte budur.

[Green Left Weekly’den Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]

About bdsturkiye

Filistin İçin İsrail'e Karşı Boykot Girişimi
Bu yazı Apartheid, Siyonizm içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.